5.3 Covid-19 Döneminde Kurumların İnfodemiyle Mücadelesi

Covid-19’un bir pandemiye dönüştüğü 2020 yılının ilk aylarından itibaren dünyanın her yerinde hızla yayılan ve bireylerin karar verme süreçlerini etkileyen yanlış bilgiler hem ulusal hem de uluslararası aktörleri alarma geçirmiş durumda. Pandeminin ilk döneminde infodemiyi bir kavram olarak tanımlayan ve uluslararası toplumun gündemine taşıyan Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu sorun, küresel düzeyde pandemiyle mücadeleyi sekteye uğratan en önemli problemlerin başında geliyor. DSÖ, 7-8 Nisan 2020 tarihlerinde çeşitli aktörlerle gerçekleştirdiği danışma toplantısının raporunda, infodemiyle mücadelede dayanışma ve iş birliğinin önemine vurgu yaparak; kamu kurumlarının ve özel kurumların, iletişim ve teknoloji şirketlerinin, akademinin, sivil toplumun, önde gelen sağlık otoritelerinin ve elbette uluslararası kurumlarının çoklu bir disiplin içerisinde iş birliği yaparak ancak bu sorunla mücadele edilebileceğinin altını çizmişti (Dünya Sağlık Örgütü, 2020a).

Nitelikli bilimsel bilginin üretiminde ve bu bilginin doğru bir iletişim ile topluma aktarılmasında kurumların önemli bir rolü olduğunu biliyoruz (The Royal Society, 2022). Ancak, pandemi yönetiminde karar verici olan aktörlerin salgınla mücadelede uyulması gereken tedbirler, öneriler ve alınan kararların uygulanması süreçlerinin sekteye uğramasında, toplum içerisinde yayılan yanlış bilgilerin, komplo teorilerinin ve aşı karşıtlığı gibi tutumların ciddi pay sahibi olduğunu ve bunun halk sağlığını tehdit eder düzeyde olabildiğini de görmekteyiz. Bu noktada uluslararası ve ulusal kurumların, hükümetlerin ve diğer ilgili aktörlerin Covid-19 sürecinde toplumları doğru bilgilendirmek, toplum içerisinde farkındalık yaratacak adımları atmak, doğru ve etkili iletişim kanallarını kurmak ve belki de en önemlisi bireylerde güven duygusunu oluşturmak için neler yaptığı soruları gündeme geliyor. Kurumların infodemiyle mücadelede neler yaptığı sorusunu yanıtlamadan önce ise, infodemiyi mümkün kılan ve mücadeleyi zorlaştıran bazı etkenleri hatırlamak önemli.

İlk olarak genelde yanlış bilginin ve özelde infodeminin yayılımını artıran en önemli etkenlerden birinin, dijitalleşmede yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm sonucunda oluşan enformasyon ortamı olduğunu hatırlamakta fayda var. Önceden de değindiğimiz üzere, bu ortamda dijital medyayı ve özellikle sosyal medya platformlarını yanlış bilginin hızla yayılımında birincil aktör haline getiren nedenler, bu platformların denetimden uzak yapıları, platform kullanıcılarını yankı odalarına hapseden algoritmaları, etkileşimi artırmak uğruna bilginin doğru veya yanlışlığını göz ardı eden tık avcılığı gibi yöntemler olarak karşımıza çıkıyor. Medyanın ve sosyal medya platformlarının durumuna dair aktardıklarımızı yinelersek, gelir modellerinin kullanıcılar arasındaki etkileşimi artırmak üzerine inşa edildiğini de akılda tutmak gerekiyor. Geleneksel medyada ise, dijitale kıyasla az da olsa var olan editoryal süreçlerin varlığı, bu mecralarda yanlış bilginin yayılım hızını biraz düşürüyor. Fakat geleneksel medyanın da takipçi kitlesini elinde tutmak ve artırmak için başvurduğu yanıltıcı başlıklar, televizyonda yer verilen haberlerin ve tartışma programlarının magazinleşmesi, tartışılan konularda uzman olmasa da retorik olarak güçlü kişilerin ekranlara taşınması gibi pek çok etken, doğru ve güvenilir bilgiyi medyada bulmayı zorlaştırıyor. Türkiye’de ve dünyada görülen kutuplaşmış medya ortamı, yani medya kuruluşlarının siyasi pozisyon alarak belirli siyasi görüşe sahip kitleye yönelik haber üretiyor olması ise yine yanlış bilginin yayılımına zemin oluştururken medyaya duyulan güveni de azaltıyor.

İnfodeminin yayılmasında, iletişimin merkezinde yer alan medyaya karşı güvenin azalmasının etkisi büyük. Ancak medyanın yanı sıra doğru bilgiyi üretmesi ve toplumla paylaşması beklenen kurumlara duyulan güvende de ciddi bir azalma söz konusu. Bunların başında ise devlet kurumlarına duyulan güven problemi yer alıyor. TÜBİTAK araştırmamızda ortaya konduğu üzere Türkiye’de bireyler, şeffaflık ve katılımcılığın eksik olması ve kutuplaşmış siyaset ortamı sebebiyle devlet kurumlarına güvenmeyebiliyor. Dolayısıyla bazı bireyler bu kurumlardan aktarılan bilgilere şüpheyle yaklaşıyor ve bilgi kaynağı olarak bu kurumların aktardıklarına başvurmakta çekinceleri var (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020).

 

Şekil 5.2: Kurumlara Güven (“Güveniyorum” yanıtlarının oranı) (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020) 

 

İçinde bulunduğumuz hakikat sonrası dönemde artan bilim karşıtlığının bir getirisi olarak bilim kurumlarına duyulan güvenin de azaldığı görülmekte. Bilimsel tartışmaların, popülist söylemler üzerinden yürütüldüğü günümüzde, bilim insanlarının ürettiği bilgilerin konunun uzmanı olmayan kişiler veya sıradan insanlar tarafından kolaylıkla yadsındığına şahit oluyoruz (Erdoğan & Uyan Semerci, 2020). Buna karşın bilimsel kurumların toplumla doğru iletişim kuramaması, bilimsel bilginin etkili yöntemlerle topluma geçirilmesinde eksikliklerin olması ve bilgi çokluğu ve çeşitliliği karşısında ihtiyaç duyulan bilginin süzülerek, toplum tarafından anlaşılır biçimde aktarılmasında yaşanan problemler bireyleri bu kurumlardan uzaklaştırıyor. TÜBİTAK araştırmamızda elde ettiğimiz dikkat çekici sonuçlardan bir diğeri ise, pandemi sürecinde bireylerin en güvenilir bilgi kaynağı olarak, kamusal alandan bildikleri veya bizzat tanıdıkları doktorları görmeleri idi. Bu güvenin nedenlerinin başında ise bu kişilerin siyasi kurumlardan bağımsız görülmeleri, kapsayıcı olmaları ve kendi çıkarları için değil halk sağlığı için çalışıyor olmaları düşüncesiydi (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020). Dolayısıyla Türkiye toplumu üzerinden değerlendirildiğinde, bilimsel bilginin çoğunluk tarafından reddedilmediği fakat bilimsel kurumların şeffaflık, tarafsızlık ve kapsayıcılık konularında toplumda soru işaretlerine neden olduğu söylenebilir.

 

Şekil 5.3: Koronavirüs ile İlgili En Sık Kullanılan Bilgi Kaynakları (“Sık kullanıyorum” yanıtlarının oranı) (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020)

 

Şekil 5.4: Koronavirüs ile İlgili En Fazla Güvenilen Bilgi Kaynakları (“Güveniyorum” yanıtlarının oranı) (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020)

 

İnfodemiyi mümkün kılan etkenler arasında kurumsal düzeyde güven sorunu yaşanan bir diğer aktör ise uluslararası kurumlar olarak dikkat çekiyor. Bu kurumların başarısız oldukları algısı ve meşruiyet sorunu, yanlış bilgiyle mücadele sürecinde ihtiyaç duyulan güvenilir bilgi arayışının bu kurumlara yönelmesini de zorlaştırıyor. TÜBİTAK araştırmamızda, yanlış bilgilere inanmanın genel olarak kurumlara güven derecesiyle ilişkili olduğu tespitinden yola çıkarak, bu dereceyi ölçmek üzere sorulan sorulara aldığımız yanıtlar bunu doğruluyor. Alınan yanıtlara göre Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye toplumundaki güven oranı %45 iken, bu oran Avrupa Birliği için %24, Birleşmiş Milletler için ise %22’de kalıyor (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020). DSÖ’nün de içinde yer aldığı ve Covid-19 döneminde 24 ülkede 23.500 genç arasında küresel düzeyde yürütülen bir araştırmada, gençlerin doğru bilgi arayışında güvendikleri kurumlar arasında DSÖ’ye güvenenlerin oranı %45, kendi hükümetine güvendiğini ifade edenlerin oranı ise %20 olarak görülüyor (Dünya Sağlık Örgütü, 2021b). Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ise, 2020 yılında üye ülkelerde yaşayan vatandaşların yalnızca %51’nin kendi hükümetlerine güven duyduğunu ortaya koyarken, Covid-19 pandemisiyle mücadele için bu oranın artırılmasına yönelik çalışma ve tavsiyelerde bulunuyor.

Zuckerman, kurumlara neden güvenmediğimizi analiz ettiği Kurumlara Niçin Güvenmiyoruz? başlıklı kitabında, kurumların bürokrasiyle ya da bir siyasetle etkileşimde olduğunu yani bağımsız olmayan örgütler olduğunu gördükçe güvenimizin azaldığını ifade ediyor ve güvensizlik ortamında sorunların çözümünün zorlaştığının altını çiziyor (Zuckerman, 2021). Diğer bir deyişle kurumlara güven düzeyi düştükçe, toplumun yanlı olduğunu düşündüğü kurumların önerilerine uyumu da azalıyor. Ulusal ve uluslararası kurumlara duyulan güven oranındaki düşüklük, pandemi gibi tüm dünyayı etkisi altına alan bir krizle mücadelede iş birliği ve dayanışma arayışını da zorlaştırıyor. Genel çerçevede kurumlara güven duymayan bireylerin yanlış bilgilere ve komplo teorilerine karşı direnci düşüyor ve bu durum infodemiyle mücadeleyi de olumsuz etkiliyor (Pak vd., 2021; Falcone vd., 2020).

 

DÜŞÜNELİM 
Covid-19 pandemisindeki bilgi arayışımızda kurumların açıklamalarını ne sıklıkla takip ettik? Bu açıklamaların yaşantımızda ve aldığımız kararlarda ne tür etkileri oldu?

 

Peki, güven konusunda problemli bir süreç geçiren uluslararası ve ulusal kurumlar Covid-19 pandemisinde infodemiyle ve yanlış bilgilerin yayılımıyla mücadelede hangi adımları attı? İş birliği ve güven inşasına yönelik hangi ihtiyaçlar ortaya kondu, ne tür önlemler alındı? İnfodemiyle mücadelede kurumların rolünü ele alacağımız bu bölümde, bizler de bu sorulara yanıt aramaya çalışacağız.

5.2.1. Uluslararası Kuruluşların İnfodemiyle Mücadeledeki Rolü

Covid-19’un bir pandemiye dönüşmesi sürecinde, bu krizin yalnızca insan sağlığına yönelik bir tehdit olmakla sınırlı kalmayacağı, aynı zamanda infodemi ve yanlış bilginin yayılımıyla birlikte ırkçılığı, ayrımcılığı, nefret söylemini ve şiddeti körükleyen gelişmeleri de beraberinde getirmekte olduğu görüldü. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin Virüsü” çıkışının yanı sıra tüm dünyada başta Asya kökenliler olmak üzere çeşitli gruplara karşı sözlü ve fiziksel saldırılar yaşanmaya başladı. Bu atmosferde 11 Mayıs 2020’de, BM üyesi ve gözlemcisi olan ülkelerin de aralarında bulunduğu 132 imzacı ile “Covid-19 Bağlamında İnfodemi Hakkında Bölgeler Arası Bildiri” (Cross-Regional Statement on “Infodemic” in the Context of COVID-19)hazırlandı. Bildiride Covid-19 üzerinden yayılan dezenformasyon ve sahte haberlerin şiddetin körüklediğine ve toplumları böldüğüne dikkat çekiliyor ve tüm ilgili aktörlere (devletler, bölgesel kuruluşlar, sosyal medya platformları, medya çalışanları gibi) ivedilikle mezenformasyon yayılımını durdurmak üzere harekete geçmeleri ve BM’nin bu konudaki önerilerine uymaları çağrısı yapılıyordu. Söz konusu bildiri hem küresel hem de ulusal düzeyde pandeminin yönetiminde infodemiyle mücadelenin ne kadar önem arz ettiğini ve bu mücadelenin ancak tüm paydaşlarla iş birliği içerisinde yürütülürse etkin sonuçlar doğurabileceğini ortaya koyan bir örnekti.

Covid-19 pandemisi hızla dünya gündemine girdiğinde, pandemi yönetiminden sorumlu kurumlar ve sağlık otoriteleri tarafından bireysel ve kurumsal düzeyde uyulması gereken bazı kurallar ve virüsten korunmak için tavsiye edilen önlemler gibi çeşitli açıklamalar gelmeye başladı. Bu süreçte Covid-19’dan korunma, virüsün yayılımı, hastalığın belirtileri gibi konular hakkında güvenilir bilgiye erişim ihtiyacı hızla artarken, bilgi üretimi ve dağıtımında ilgili tüm aktörlerin iş birliğini gerektiren çalışmalara duyulan ihtiyaç da arttı. Bu bağlamda uluslararası kuruluşların bir çatı görevi üstlenerek hükümetleri, sivil toplumu, akademisyenleri, teknoloji şirketlerini ve diğer aktörleri bir araya getirme girişimleri başladı. Bu kuruluşlar, diğer kurumlarla yürüttükleri çalışmaların yanı sıra pandeminin başından bu yana bireysel düzeyde de infodemiye karşı dayanıklılığın artırılması için çeşitli eğitimler, bilgilendirme faaliyetleri yürütüyor. Bu bağlamda ilk olarak ele alacağımız uluslararası kuruluş olan ve infodemi kavramını uluslararası toplumun gündemine taşıyan Dünya Sağlık Örgütü’nün rolü ve yürüttüğü çalışmalar, infodemiyle uluslararası mücadelede farkındalığın artırılması ve ortak çözümlerin üretilmesinde önem arz ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü

DSÖ genel direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, 8 Şubat 2020’deki basın toplantısında ve 15 Şubat 2020’de Münih Güvenlik Konferansı’nda infodemi kavramını gündeme getirdiğinde; sağlık çalışanlarının pandemiyle mücadelesini sekteye uğratan, karar vericileri olumsuz etkileyen ve toplumda kafa karışıklığı ve korku yaratan yanlış bilgilerden, sahte haberlerden ve komplo teorilerinden söz ediyordu. Devamında DSÖ, infodemiyle mücadelede diğer uluslararası kuruluşlar, hükümetler, pandemi yönetiminden sorumlu kurumlar ve aynı zamanda sivil toplum, medya şirketleri, bireyler ve ilgili tüm aktörlere yönelik infodemi yönetimi araçları geliştirmeye başladı. DSÖ’nün infodemi hakkındaki çalışmalarına yer verdiği internet sitesinde, bilgilendirme kitapçıkları, öneriler, araçlar, eğitimler ve araştırmalar açık kaynak olarak sunuldu ve düzenli olarak güncellenmeye devam etti. Aynı zamanda DSÖ Salgın Hastalıklar için Bilgi Ağı (EPI-WIN: WHO Information Network for Epidemics) çalışmalarını, Covid-19 döneminde herkes için ihtiyaç duyulan kesin ve anlaşılır tedbirler, güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgiler sunmaya yönlendirdi. İnfodeminin pandemi döneminde halk sağlığına yönelik bir tehdit haline gelmesindeki en önemli unsur, mevcut bilgi ekosisteminde yer alan yüksek hacimdeki ve denetimsiz bilgiler karşısında hem kurumların hem de bireylerin güvenilir kaynaklara erişmekte zorlanması. Bu bağlamda DSÖ güvenilir ve bilimsel bilgiyi sunmak ve erişilebilir kılmak konusunda hassasiyet gösteriyor.

Bu çerçevede de güvenilir bilgiyi yaygınlaştırmak konusunda DSÖ, çeşitli konferanslar ile infodemiyle mücadelede tüm aktörleri bir araya getirerek iş birliğini sürdürülebilir kılmayı hedefliyor. 29 Haziran-21 Temmuz 2020 tarihleri arasında gerçekleşen I. İnfodemiyoloji Konferası'nda, halk sağlığı uzmanlarından medya ve gazetecilik alanında çalışanlara, Birleşmiş Milletler temsilcilerinden, toplum ve davranış bilimcilere kadar geniş bir yelpazeden katılımcılarla birlikte infodemi yönetimi çok disiplinli bir çerçevede ele alınarak, Covid-19 pandemisinde, infodemiye karşı mücadele yöntemleri geliştirmek, infodeminin toplum ve birey sağlığı üzerindeki etkilerini ve gelecek infodemilere karşı ne tür önlemler geliştirilmesi gerektiği sorularına yanıt arandı. İnfodemi yönetiminde toplulukları dinlemek, doğru iletişim kurmak, mezenformasyona karşı direnci artırmak, iş birliği kanalları yaratmak ve ihtiyaca yönelik çözümler üretmenin önemini vurgulayan DSÖ, başka toplantılarda da bu hedeflere yönelik çalışmalar yürüttü. 11 Kasım 2021 tarihlerinde beşincisi gerçekleştirilen İnfodemi Yönetimi Konferansları’nın üçüncüsünde, ülkelerin sağlık otoritelerine, sivil toplum kuruluşlarına, medya ve gazeteciliğe ve teknoloji ve platform şirketlerine yönelik tespitler ve öneriler sunuldu. Özellikle teknoloji şirketleri ve platformlara yönelik veri şeffaflığı sorunu, düşük okuryazarlık seviyesi gibi konulara dikkat çekilirken platformların özellikle sağlık alanında doğru ve güvenilir bilgiye erişim için hassasiyetlerine ihtiyaç vurgulandı.

 

ÖNERİ – OKUYALIM
Dünya Sağlık Örgütü’nün Ocak 2020-Mayıs 2021 tarihleri arasında infodemi yönetiminde yürüttüğü diğer çalışmalar için “An overview of infodemic management during COVID-19” başlıklı raporu inceleyebilirsiniz.

 

DSÖ’nün infodemiye karşı bilinç artırmak ve bireysel düzeyde güçlenmeye katkı sunmak için geliştirdiği bir eğitim programı İnfodemi Yöneticisi Eğitimi (Infodemic Manager Training) bulunuyor. Yaklaşık 120 ülkeden katılımcının dahil olduğu program ile DSÖ’nün bu girişimi, farklı disiplinlerden, üniversitelerden, gençlik ağlarından, medya ve sağlık çalışanlarından kişileri infodemiyle mücadele için bir araya getiriyor. Kasım 2021’de üçüncüsü başlayan ve uluslararası katılıma açık olan çevrim içi eğitim programına dahil olarak, infodemiyle mücadele konusunda donanım kazanmak, infodemiye müdahale ve dayanıklılık konusunda güçlenmek ve infodemi yönetimi için yeni araçlar ve uygulamalar geliştirmek üzere yetkinlik kazanmak mümkün. Birinci ve ikinci eğitimler hakkında hazırlanan kitapçıklarda eğitimin içeriği hakkında bilgi edinilebilir.

Son olarak DSÖ, Wunderman Thompson, Melbourne Universitesi ve Pollfish tarafından, gençlerin Covid-19 pandemisinde bilgiye erişimi üzerine yürütülen küresel çalışmanın çıktılarına değinmek önemli görünüyor. Aralık 2021’de raporu paylaşılan çalışmada, gençlerin sosyal medyada sağlık alanında hangi bilgileri ve kaynakları paylaştığı, sahte haberler karşısında verdikleri tepkiler, pandemi sürecindeki endişeleri, aşı konusundaki görüşleri ve pandemide karşılaştıkları bilgilere karşı tutumları gibi konulara yer veriliyor. Araştırma çıktılarına göre ulusal medya kanalları hâlâ gençler arasında en güvenilir bilgi kaynağı olarak görülürken, DSÖ ve alternatif kaynaklara başvurmak da oldukça yaygın. Araştırma sonuçlarına göre, sosyal medyada daha eğlenceli, ilgi çekici içerikleri paylaşma trendine karşın gençlerin, konu Covid-19 olunca daha bilimsel içerikleri paylaştıkları görülüyor. Araştırmada, gençlerin sahte haberler ve yanlış bilgiler konusunda farkındalığı yüksek olmasına rağmen bilgi düzensizlikleri ile mücadele etmek yerine göz ardı etmeyi tercih ettikleri de tespit edilmiş. Aşılar ve genel sağlık programları hakkında gençleri bilgilendirme konusunda sağlık iletişimcilerine görev düştüğü, sosyal medya ünlüleri ve “influencer”ların bu konularda gençler üzerinde olumsuz etkileri olabileceği ifade ediliyor. Bu araştırma bağlamında gençlerin yanlış bilgi konusunda farkındalığının artması olumlu bir gelişme olarak görülse de onları infodemiye karşı güçlendirmek için daha fazla işbirliğine ihtiyaç olduğu, medya ve dijital okuryazarlık seviyelerinin yükseltilmesi için adımlar atılması gerekliliği gündeme geliyor.

Covid-19 pandemisinde yaşanan infodeminin, sağlık alanında en önemli uluslararası kuruluş olan DSÖ tarafından ehemmiyetle ele alındığı ve müdahale ettiği söylenebilir. Ancak kurumlara güven düzeyinin düşük seyrettiği günümüzde, DSÖ’nün küresel düzeyde yürüttüğü çalışmaların yanı sıra yerele, ülke örgütlenmesine yönelik çalışmalara daha çok önem vermesini gerektiriyor. DSÖ Türkiye ofisinin kendine ait bir internet sitesinin olmaması, var olan bilgilerin ve içeriklerin İngilizce yayınlanması DSÖ’nün kapsayıcılığa verdiği önem açısından geliştirilebilecek noktalar olarak belirtilebilir.

Birleşmiş Milletler

Yanlış bilgi sorunu Birleşmiş Milletler için yeni bir olgu değil. BM çatısı altında faaliyet gösteren kuruluşlar yanlış bilginin ve sahte haberlerin yayılımı ve yarattığı olumsuz sonuçlar hakkında uzun süredir çalışmalar yürütüyor. BM’nin çalışmalarında, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde de ifade verildiği gibi, bilgiye erişimin ve ifade özgürlüğünün bir insan hakkı olduğunu vurgusundan yola çıktığını görüyoruz. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), Covid-19 pandemisi öncesinde başlattığı bilgi paylaşımı ve dezenformasyonla mücadele kapsamında çeşitli girişimleri var. UNESCO, açık eğitim programları, doğrulama kuruluşları ağları, medya ve bilgi okuryazarlığı gibi alanlarda sunduğu kaynaklarla güvenilir bilgiye erişimi destekleyen faaliyetler yürütüyor. Örneğin 2018 yılında yayınlanan, gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik hazırlanan “Gazetecilik, Sahte Haberler ve Dezenformasyon” (Journalism, Fake News and Disinformation: A Handbook for Journalism Education and Training) başlıklı eğitim rehberi, bilgi düzensizlikleri, dijitalleşme ve yanlış bilginin yayılımı hakkında önemli bir kaynak sunuyor. UNESCO’nun öğretmenlere yönelik hazırladığı “Öğretmenler için Medya Bilgi Okuryazarlığı” (Media Information Literacy for Teachers) eğitim modülleri ile öğretmenlerin medya ve bilginin doğru kullanımı ve üretimi hakkında güçlendirilmesi hedefleniyor.

Covid-19 sürecinde ise, BM Genel Sekreteri António Guterres’in 27 Mart 2020’de üye devletlere yaptığı bildiride, pandemiyle mücadele ederken aynı zamanda hızla yayılan yanlış bilgilere karşı önlem alınması gerektiğine dikkat çektiğini, bilim ve hakikatin daha da önem kazandığı bir dönemde olunduğunu vurguladığını görüyoruz. Tıpkı DSÖ gibi BM’nin de pandemi sürecindeki zorluklar karşısında küresel dayanışma ve iş birliğine ihtiyaç duyulan bir süreci işaret ettiği görülüyor. Covid-19 döneminde yayılan yanlış bilgileri, dezenformasyon ve infodemi kelimelerinden oluşan “dezinfodemi” (disinfodemic) kavramıyla ele alan UNESCO, bu bağlamda sorunu tanımlamak ve çözüm önerileri sunmak üzere, Uluslararası Gazeteciler Merkezi’nin (International Center for Journalists) de desteğiyle iki politika notu yayınladı. Medya ve iletişim uzmanları Julie Posetti ve Kalina Bontcheva tarafından hazırlanan raporların ilkinde, dezinfodeminin türler, en sık yayıldığı konular, yanlış bilginin pandemi yönetimine verdiği zararların incelendiğini ve Covid-19 dezenformasyon kampanyalarıyla mücadele edebilmek için hangi alanlarda güçlenmeye ve hangi aktörlerle işbirliğine ihtiyaç olduğuna detaylı biçimde yer verildiğini görüyoruz (Posetti & Bontcheva, 2020). İkinci raporda ise daha çok dezinfodeminin nasıl üretildiği, çevrimiçi kanallarda nasıl yayıldığına yer veriliyor ve kurumlar, hükümetler, medya kanalları, platformlar gibi aktörlere dezinfodemiyle mücadelede tavsiyeler sunulmakta (Posetti & Bontcheva, 2020).

BM kuruluşları arasında, Covid-19 hakkında doğru bilgilerin yayılımına katkı sağlayan bir diğer topluluk ise Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF). Pandemi döneminde kurulan Covid-19 Bilgi Merkezinde Covid-19’a ilişkin güncel gelişmeler, kaynaklar ve aile ve çocukları korumaya yönelik öneriler bulunuyor. Böylelikle pandemide oluşan korku ve güvensizlik ortamında doğru bilgilerin paylaşılması, ailelerin, bakım verenlerin ve eğitimcilerin güçlendirilerek küresel düzeyde çocukların sağlığını ve bilgi düzeyini korumayı hedefliyor. Aşılama, beslenme, temizlik gibi sağlık konularında öneriler sunuluyor, pandemi döneminde eğitimde yaşanan değişimler karşısında çocukların öğrenme süreçlerini destekleyecek bilgiler paylaşılıyor. Merkezin küresel internet sitesinde yer alan bilgilerin bir kısmına, UNICEF Türkiye’nin internet sitesi üzerinden de Türkçe dilinde erişmek de mümkün.

BM’nin Covid-19 dönemindeki infodemiye karşı bireysel düzeyde güçlendirme girişimleri de bulunuyor. Örneğin, bir sivil etki ajansı olan Purpose ile BM ortaklığında kurulan "Verified" adlı internet sitesinde, Covid-19 hakkındaki sağlık bilgileri, aşılar, mezenformasyonla mücadele ve dayanışma konularına odaklanılırken; wikiHow ile birlikte geliştirilen ücretsiz bir çevrimiçi eğitim aracına da erişmek mümkün. Geliştirilen bu araçlar ile BM’nin dijital okuryazarlığın yaygınlaşması ve bireylerin Covid-19 başta olmak üzere genel çerçevede mezenformasyona karşı güçlendirilmesine de önem verdiği görülüyor. Bunun yanı sıra, Mart 2020’de WhatsApp ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), DSÖ, Uluslararası Bilgi Doğrulama Ağı (IFCN) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ortaklığında WhatsApp Koronavirüs Bilgi Merkezi girişimi başlatıldığı duyurulmuştu. Bu merkez ile WhatsApp kullanan sağlık çalışanları, eğitimciler, STK’lar ve diğer aktörlere sağlık konusunda doğru bilgileri ulaştırmak, kaynaklar sunmak ve söylentilerin yayılmasını önlemek hedeflendi. Uluslararası kurumlar, doğrulama kuruluşları ve özel sektörün bu ve benzer iş birlikleri, çok yönlü bir mücadeleye ihtiyaç duyulan infodemi ve yanlış bilgi yayılımına karşı atılması gereken adımlara bir örnek. Bu alanda etkinin oluşturulması için şeffaf, kapsayıcı ve yaygınlaştırılmış uygulamalara ihtiyaç var.

Avrupa Birliği

Covid-19 pandemisinde yayılan yanlış bilgilere dezenformasyon yayılımı ve yarattığı riskler üzerinden odaklanan Avrupa Birliği (AB), üye devletlerin ilgili sağlık kurumlarıyla iş birliği içerisinde atılması gereken adımlar üzerine çalışmalar yürütmekte. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen yayımladığı videoda, salgınla mücadelede DSÖ ve Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (European Centre for Disease Prevention and Control) ile uluslararası işbirliğine vurgu yaparken, virüs hakkında yayılan yanlış bilgiler konusunda da platformlarla birlikte çalışmanın öneminin altını çiziyor. Avrupa Dijital Medya Gözlemevi (European Digital Media Observatory), doğrulama kuruluşlarını, akademisyenleri ve ilgili diğer paydaşları politika yapıcıları etkileme çalışmaları için bir araya getiren bir merkez olarak çalışıyor. Aynı zamanda Avrupa Demokrasi Aksiyon Planı (European Democracy Action Plan) ile sosyal medya platformlarının dezenformasyonla mücadeledeki yükümlülük ve sorumlulukları için rehberler oluşturuluyor.

Pandemide yaşanan infodemi krizinin yanı sıra AB ve NATO[1]’nun uzun bir süredir Rusya gibi dış ülkelerden gelen dezenformasyonla mücadele için de adımlar attığını biliniyor. Bu bağlamda AB ve NATO, bilginin manipüle edilmesine karşı durmak ve üye ülkelerdeki demokratik sistemleri korumak için harekete geçmiş durumda (Gerrits, 2018). AB tarafından baktığımızda, dezenformasyonu bir güvenlik tehdidi olarak ele alan Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi, Mart 2015’de Doğu StratCom Görev Gücü’nü (East StratCom Task Force) kurarak, Doğu ülkelerinde (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Moldova, Beyaz Rusya ve Ukrayna) Rusya tarafından yayılan dezenformasyona karşı AB politikalarını açıklamaya odaklanan bir iletişim stratejisi oluşturdu. Görev gücünün en önemli projesi olan EUvsDisinfo ile de Rusya’nın dezenformasyon kampanyalarına karşı kamusal farkındalık yaratılması, dijital bilgi ve medya manipülasyonuna karşı AB vatandaşlarının güçlendirilmesi hedeflendi. EUvsDisinfo internet sitesinde Covid-19 başta olmak üzere çeşitli konularda oluşan Rus dezenformasyonuna karşı bilgilendirmeler yapılmakta, raporlar hazırlanmakta ve site düzenli olarak güncellenerek kamuoyu bilgilendirilmekte.

DSÖ, BM ve AB yanlış bilgiyle mücadele ve pandemi döneminde oluşan infodemiye karşı önlem mekanizmaları üretme konusunda örnek olarak incelediğimiz ve en çok bilinen uluslararası kuruluşlar oldu. Bunların yanı sıra Covid-19 pandemisinde oluşan yanlış bilgi krizi karşısında diğer uluslararası kuruluşlarından çeşitli adımlar attığı görülüyor. Politika önerileri geliştiren Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Poynter, First Draft, EU DisinfoLab gibi kâr amacı gütmeyen ve pandemi dönemindeki bilgi düzensizlikleri ile mücadele eden uluslararası kuruluşlar sundukları bilimsel veriler, raporlar, bilgiler ve yönlendirmeler ile infodemiyle küresel boyutta mücadelede önemli rol oynuyor ve kaynak sağlıyor.

5.2.2. Ulusal Kurumlar Düzeyinde İnfodemiyle Mücadele

Covid-19 pandemisinden önceki dönemde, bilgi düzensizliklerinin yarattığı olumsuz sonuçlara karşı devletler ve ulusal kurumlar düzeyinde bazı çalışmalar ve yasal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştı. 2017 yılında Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan ve bilgi düzensizlikleri araştırmalarının temel kaynaklarından biri olan rapor, bu konuya disiplinlerarası bir yaklaşım sunarak bazı politika önerileri ortaya koyuyordu (Wardle & Derakshan, 2017). Ulusal düzeyde yanlış bilgiyle mücadelenin, çevrimiçi mecralarda oluşan bilgi düzensizlikleri bağlamında ele alınmasıyla birlikte Poynter, hükümetlerin çevrimiçi mezenformasyona karşı hangi adımları attığına yönelik bir rehber oluşturdu. Poynter’ın yayımladığı rehberde ve haritalandırmada, hükümetlerin bu soruna karşı farklı düzeylerde önleme mekanizmaları geliştirdiği görülüyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler bilgi düzensizlikleri ve sahte haberler ile yasalar düzeyinde mücadele ederken, ABD konuya sosyal medya ve online platformlar cephesinden, Rusya ise iç güvenlik meselesi üzerinden yaklaşıyor. Çin ise ekonomik ve toplumsal düzeni bozan söylentilerin medyada yayılması karşısında hukuki süreç başlatıyor. Türkiye ve Kazakistan sahte haber ve beyanların yayılımından sorumlu kişi ve sosyal medya hesaplarına karşı soruşturma başlatan ülkeler arasında. Dolayısıyla pandemi öncesinde hükümetler ve devlet kurumları düzeyinde yanlış bilgiyle mücadele için bazı adımlar atılmaya başlandığını söylemek mümkün.

Covid-19 pandemisinde yayılan yanlış bilgiler ile birlikte bu sorun, bu bilgilerin oldukça yüksek bir hızda ve denetlenemez biçimde yayılarak ölçek ve hız sorununu artırdı. İnfodeminin pandemi yöntemine engel oluşturan ve halk sağlığını tehdit eden bir risk oluşturması, Covid-19 döneminde ülkeler düzeyinde de pandemi özelinde eylem planları yapılması ve doğru bilginin halka ulaştırılması ihtiyacını doğurdu. Uluslararası örgütler infodemiye karşı alarma geçtiğinde, ulusal devlet yönetimlerine ve ilgili kuruluşlara yönelik de tavsiyelerde bulunmaya başlamıştı. Örneğin OECD'ye göre, Covid-19 hakkında bilgilerin açık ve şeffaf biçimde paylaşılması, toplum güvenini sağlayacak adımlar atılması, dijital araçların etkin biçimde kullanılarak güvenilir bilginin sunulması gibi konular bu noktada ön plana çıktı. UNESCO’nun dezinfodemiyle mücadelede hükümetlere yaptığı çağrılarda, bilgiye erişim ve ifade özgürlüğü gibi uluslararası insan haklarının gözetilmesine; Covid-19 hakkındaki güncel bilgilerin ve önlemlerin şeffaf bir biçimde paylaşılmasına, medyanın bağımsız ve güvenilir bilgiye erişimi ve paylaşımının önemine ve yanlış bilgi karşısında özellikle çocuklar, gençler ve yaşlıların dayanıklılığını artırmak üzere medya okuryazarlığına önem verilmesi gerekliliğine yer verildiği görüldü (Posetti & Bontcheva, 2020).

Bilgi arayışının dijital mecralara ve alternatif kaynaklara kayışında ciddi bir artış görülüyor olsa da pandemi gibi bir krizde özellikle ilk dönemlerde toplumlar, ulusal kuruluşların, devlet kurumlarının ve sağlık otoritelerinin paylaştığı bilgileri takip etme eğilimi gösteriyor. TÜBİTAK araştırmamız kapsamında Kasım-Aralık 2020 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz yüz yüze derinlemesine görüşmelerden elde ettiğimiz bulgulara göre, görüşülen kişiler de pandeminin ilk döneminde Sağlık Bakanlığı ve hükümetin gündelik açıklamalarını sıklıkla takip ettiklerini, Bilim Kurulu ve bakanlığın açıklamalarını güvenilir bulduğunu ifade etmişlerdi. Koronavirüs hakkında bilgi alınan kaynaklar sorulduğunda Sağlık Bakanlığı açıklamalarının %85 ile en yüksek orana sahip olduğu görülmüştü. Araştırmamızda kurumlara güven oranlarına bakıldığında ise, bu bölümün başında grafiğini paylaştığımız gibi Türkiye’deki yerel kuruluşlar arasında üniversiteler %60 ile ilk sırada yer alırken, Sağlık Bakanlığı %58, Türk Tabipleri Birliği ise %52 oranında güven duyulan kurumlar olarak görülmekteydi. Araştırmamızda kurumlara güvenin farklı boyutlarına baktığımızda ise, gençlerin ve işsizlerin devlet kurumlarına daha az güvendiği, eğitim düzeyi arttıkça devlet kurumlarına güvenin arttığı görülmekteydi. Komplo teorilerine inananların ise genellikle devlet kurumlarına güven düzeyi düşük olan kişilerdi. TTB ve üniversiteler gibi bilimsel kurumlara güven konusunda ise, 55 yaş ve üstü olan kişilerin, kadınların ve öğrencilerin bu kurumlara en çok güven duyan gruplar olduğu görüldü (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020).

Peki, Türkiye’de güven oranlarının çok da yüksek seviyede olmadığı yerel kuruluşlar, pandemide yayılan bilgi düzensizlikleri ve infodemiyle mücadele için hangi adımları attı? Doğru ve güvenilir bilginin toplumla paylaşımında hangi yollar izlendi ve bu yöntemler etkili oldu mu? Bu soruları Türkiye özelinde pandemi sürecinde toplumun bilgilendirilmesi noktasında bir devlet kurumu olarak Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaları ve bir bilimsel kuruluş ve meslek örgütü olarak Türk Tabipleri Birliği’nin çalışmaları üzerinden ele almaya çalışacağız.

T.C. Sağlık Bakanlığı

Sağlık Bakanlığı Türkiye’de pandemi yönetiminde özellikle ilk dönemde öne çıkan ve toplumun bilgilendirilmesine önemli rol oynayan bir kurum oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın salgının ilk günlerinde düzenli olarak basın toplantılarıyla halkı bilgilendirmesi, güncel vaka sayılarını paylaşması, toplumsal güvenin inşası ve bilgi paylaşımı üzerine atılan adımlar olarak değerlendirilebilir. Bakanlığın doğru ve bilimsel bilgi paylaşımında ise Covid-19 Bilgilendirme Platformu internet sitesi oluşturarak, virüs hakkında ve virüsten korunma yöntemleri hakkında bilgileri toplumla paylaşması söz konusuydu. Sağlık Bakanlığı oluşturduğu çeşitli multimedya araçları ile afişler, broşürler, ve videolar ile Covid-19 karşısında alınması gereken önlemler hakkında halkı bilgilendirdi. Aşılanma hakkında bazı ünlü kişilerin yer aldığı kamu spotları hazırlandı. Bu platformda sağlık çalışanlarına yönelik rehberlere de yer verildi, tanı ve tedavi süreçleri hakkında bilgiler herkesin erişimine açık hale geldi. Bu internet sitesi aynı zamanda Türkiye’deki test, vaka, hasta sayıları gibi verilerden oluşan günlük Covid-19 tablosunun paylaşıldığı mecra oldu. Bakanlığın sosyal medya hesapları da bu dönemde aktif biçimde kullanıldı, salgın hakkındaki güncel bilgiler yaygınlaştırıldı. Aşı uygulamasının başlamasıyla birlikte ise Covid-19 Aşısı Bilgilendirme Platformu oluşturuldu ve aşılar hakkında bilimsel bilgiler bu mecrada paylaşıldı. Bu internet sitesi de aynı zamanda günlük aşılanma sayılarının ve oranların toplumla paylaşıldığı yer oldu. Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi, 184 telefon danışma hattı ve internet sitesi üzerinde canlı destek hattı ile Covid-19 hakkında bilgi edinmek isteyen kişiler bilgilendirilmesi amacıyla kurulan diğer kanallar oldu.

 

ÖNERİ – İZLEYELİM
Sağlık Bakanlığı’nın YouTube kanalında yayınlanan, Türkiye’deki sosyal medya fenomenlerinin Covid-19 aşıları hakkında sağlık uzmanları ile konuştuğu program videolarına göz atabilirsiniz:

 

Henüz Türkiye’de Covid-19 vakaları görülmeye başlamadan önce Ocak 2020'de Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan Koronavirüs Bilim Kurulu, tıp alanında farklı uzmanlardan oluşan ve pandemi yönetiminde danışma kurulu olarak görev aldı. Sağlık uzmanlarından oluşan kurul, aynı zamanda koronavirüs ve aşılar hakkında yayılan yanlış bilgiler konusunda toplumu bilgilendirme görevini üstlendi ki özellikle pandeminin ilk dönemlerinde kurul üyelerinin medyada sıklıkla yer aldıkları görüldü.

Bilim kurulunun tavsiye kararları toplum tarafından bir süre yakinen takip edildi ancak zaman içerisinde kurul tavsiyeleri ile alınan kararlar arasında uyuşmazlıklar olduğu ve bazı kurul üyelerinin görevlerinden istifa ettiği görüldü. Pandeminin ilk dönemlerinde Bakan Koca’nın basın toplantıları yoluyla sık sık toplumu bilgilendirmesi bakanlığa karşı duyulan güveni artmışsa da Temmuz 2020’de semptom göstermeyen pozitif vakaların, önceden günlük Covid-19 vaka tablosunda açıklanmadığının duyurulması ve şeffaf olmayan açıklamalar yapılması kamuoyunda vaka sayılarının gizlendiği düşüncesine yol açtı ve güvensizliğin artmasına sebep oldu (Akyüz, 2021). Bakanlığın Covid-19 hakkında paylaştığı bilgiler süreç içerisinde muhalefet partileri, bazı belediyeler ve Türk Tabipleri Birliği gibi sağlık örgütleri tarafından eleştiriler aldı. Sürecin başından itibaren vaka sayılarının doğru açıklanmadığı, ölüm raporlarının gizlendiği, vaka sayısının artmaması için test yapılmadığı gibi iddialar bakanlık tarafından reddedildi (Akyüz, 2021).

Genel çerçevede Türkiye’de pandemi yönteminden sorumlu kurumların başında olan Sağlık Bakanlığı’nın zaman içerisinde şeffaflık konusunda sorgulanması, kuruma ve aktörlere karşı güvensizliğin artmasına neden oldu. Bakanlık koronavirüsten korunma yolları ve tedbirler konusunda pandeminin ilk döneminde doğru ve bilimsel bilgileri topluma aktarmada başarılı olsa da, örneğin infodeminin yayılımında etkili olan medya kanalları, bu kanallarda dolaşan yanlış bilgiler ve özellikle konunun çözümünde sosyal medya platformlarıyla işbirliğine yönelik gerekli adımların yeterli düzeyde atılmadığı söylenebilir. Aşılanmanın başladığı dönemde hızla yayılan aşı karşıtı söylemler karşısında bakanlığın, aşılanmayı destekleyen açıklamalar ve aşı olunması gerektiği hakkındaki çağrılarının yanı sıra daha yoğun bir bilgilendirme çalışması etkiyi arttırabilirdi. Aynı zamanda sivil toplumun, örneğin Türk Tabipleri Birliği, Türk Toraks Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği gibi kurumların dahili daha başarılı bir pandemi yönetimi sağlayabilirdi. Dolayısıyla, farklı seslerin bir araya geldiği, yönetimsel kararların kapsayıcılığı gözetilerek alındığı bir süreç daha güven yaratabilir, bilgi düzensizliklerle mücadelede de daha başarılı olabilirdi. Bu bağlamda Türkiye’de var olan kutuplaşmış ortamda Sağlık Bakanlığı ve diğer devlet kurumlarının Covid-19 pandemisinde infodemiyi oluşturan etkenlere karşı mücadele sürecini her yönüyle değerlendirmek ve bu deneyim çerçevesinde birçok yönden müdahalede geliştirilecek noktaları ele almak önemli.

Türk Tabipleri Birliği

Covid-19 pandemisinde Türkiye’de bilimsel bilginin üretimi ve yayılımında ön plana çıkan ulusal kuruluşlardan biri de Türk Tabipleri Birliği (TTB) oldu. Türkiye’deki hekimleri temsil eden bir meslek örgütü olarak 1953 yılında kurulan TTB'ye bugün, ülkedeki hekimlerin %88’inin üye olduğu belirtilmekte. 2020 yılında Türkiye’de ilk vakanın görülmesiyle başlayan ve hızla yayılan salgın sürecinde TTB, Covid-19 İzleme Kurulu oluşturarak tıp alanından hukuka, gazetecilikten insan hakları alanına kadar farklı disiplinlerden uzmanların bir araya geldiği bir çalışma grubuyla süreci takip etmeye, bilgi üretmeye ve yaygınlaştırmaya başladı. Bu kurul 2021 yılında Pandemi Çalışma Grubu ismi ile çalışmalarına devam ediyor. TTB’nin Covid-19 iletişimini yürüttüğü kaynakların başında, koronavirüs internet sitesi geliyor. Kitaplar, dergiler, raporlar, podcastler, webinarlar, videolar ve bültenler gibi çeşitli yayınlar aracılığıya TTB, pandemi sürecinde hem toplumu hem de sağlık çalışanlarını bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yürütüyor. Mayıs 2021 itibariyle TTB’nin internet sitesinde ve YouTube kanalında haftalık olarak yayınlanan ve “Pandemide Merak Ettiklerimiz başlıklı video serisinde, salgın yönetiminde alınan kararlar hakkındaki tartışmalar, aşılama çalışmaları, ruhsal sorunlar, koronavirüsün yeni varyantları, aşı karşıtlığı gibi pandemide gündeme gelen pek çok konu ele alınıyor. Her hafta konusunda uzman bir katılımcıyla gerçekleşen programda, pandemi gündemini bilimsel bilgiler üzerinden yürütülen tartışmaları takip etmek mümkün (TTB, 2021). Bu bağlamda TTB’nin pandemide oluşan yanlış veya doğruluğu kanıtlanmamış bilgiler üzerinden doğru ve güvenilir bilgi üretimi konusunda önemli rol oynadığı söylenebilir.

 

ÖNERİ – DİNLEYELİM
Türk Tabipleri Birliği’nin Covid-19 pandemisi bağlamında ele alınan çeşitli konulara ve konuklara yer verdiği podcast serisine kulak verebilirsiniz.

 

TTB, Covid-19 pandemisinde bugüne kadar 12 değerlendirme raporu yayınladı. Bu raporlardan ilki olan ve 14 Mayıs 2020 tarihli, Türk Tabipleri Birliği Covid-19 Danışma ve İzleme Kurulu Covid-19 Pandemisi İki Aylık Değerlendirme Raporu, genel çerçevede pandemi yönetimini küresel ve Türkiye düzeyinde ele alırken, pandemide iletişim ve medya bağlamında önemli noktalara yer veriyor. İnfodemiyle mücadele, risk iletişimi yaklaşımı üzerinden ele alınırken, güven, güvenilirlik, şeffaflık ve hesap verebilirlik unsurları ve nitelikli bir iletişim çalışması ile yayılan bir salgın esnasında artan belirsizlikler ve değişen durumlar karşısında kamuoyunun hazırlanmasının önemi ele alınıyor. Bu unsurların yetersiz düzeyde olduğu veya var olmadığı durumlarda ise hızla değişen veya tutarlı olmayan bilgiler karşısında, kişilerin riski azaltma konusunda işbirliği yapmalarının zorlaşacağı ifade ediliyor (TTB, 2020). Diğer bir deyişle infodemi nedeniyle oluşan belirsizlik ortamında toplumun pandemi yönetimine uyum sağlaması için güven duygusuna ve şeffaf iletişime ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Pandeminin ilk dönemlerinde toplumun eve kapandığı süreçte medya kanallarında bilgi arayışının üst düzeyde olmasıyla birlikte medyaya düşen rolün de önemine dikkat çekilen raporda, medya çalışanlarına yönelik sağlık haberciliği hakkında da bazı önerilere yer verilmekte. Bu dönemde artan ayrımcı, nefret içeren söylemlere dikkat çekilmesi; medya çalışanlarının bilimsel kaynaklara dayalı haber yapmasının önemi; toplumun sesine de kulak verilerek dayanışma ve iş birliğini güçlendirecek yönde söylemlerin artması öneriler arasında (TTB, 2020). Bu bağlamda TTB’nin pandeminin ilk döneminde yayılan yanlış bilgiler ve artan infodemi karşısında doğru bilginin üretimi ve yaygınlaştırılması için çalışmalar yürütmesi, tıp alanında çalışan diğer uzman dernekleri ile birlikte çalışarak üretilen bilgilerde uzmanlığın önemine vurgu yapması ve medyanın bu süreçteki rolüne dair uyarı ve önerilerde bulunması TTB’yi Türkiye’de infodemiyle mücadelede önemli bir aktör haline getiriyor. Öte yandan TTB, birlikte çalıştığı diğer meslek ve sivil toplum örgütleri ile birlikte, Türkiye’de pandemi yönetimi sürecinden dışlandıkları, Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu Bilim Kurulu’nda kendilerine yer verilmediği gibi çeşitli olgular üzerinden bu sürecin şeffaf yürütülmediği ve toplumda dayanışmanın desteklenmesi yerine dışlanmanın tercih edildiği yönünden eleştiriler ortaya koymakta (TTB, 2020). TTB’nin raporlarının sonuncusu Ekim 2021’de yayınlanan Covid-19 Pandemisi 18 Ay Değerlendirme Raporu’nda da aşı kararsızlığı ve aşı karşıtlığı konularında gündeme gelen çeşitli söylentiler ve kuşku karşısında bilimsel çalışmaların bağımsız ve tarafsız bilim insanları tarafından denetlenmesinin önemini vurguluyor (TTB, 2021). TTB, güven düşüklüğü ile aşı tereddüttü arasında önemli bir ilişki olduğuna dikkat çekerek, bu alanda öneriler ortaya koyma gayretini sürdürüyor.

Pandeminin başından itibaren var olan siyasal kutuplaşma hem dünyada hem de Türkiye’de, gerilimlere neden oldu. Kurumlar arası dayanışmadan ziyade mücadelenin olduğu durumlar bilgi düzensizlikleri açısından da verimli bir ortam yaratabiliyor. Örneğin son dönemde TURKOVAC aşısı üzerine yürütülen tartışmalarda benzer gerilimlerin yaşandığına şahit oluyoruz. Bu bağlamda pandemi döneminde siyasi partiler ve kurumlar arasında ihtiyaç duyulan iş birliği ve dayanışmanın sağlanamadığı durumlarda, bu durumun toplumun bazı kesimlerinde bilime ve bilimsel olana yönelik şüphe ve tereddütü artırdığını ve böylelikle yanlış bilgilerin yayılmasına uygun ortamın varlığını sürdürmeye devam ettiğini söylemek mümkün.

 


[1] AB’nin yanı sıra, kurumlar ve hedeflenen ülkelerdeki toplumun da görüş ve tutumlarını etkilemeye yönelik yürütülen dezenformasyon kampanyalarına karşı mücadele yürüten uluslararası kurumlardan biri ise NATO. NATO, üye ülkelere karşı dezenformasyon üreten dış tehditlere karşı ortak bir savunma sistemi geliştirmek üzere stratejik iletişimini şekillendirmekte. NATO yetkilisi Baiba Braže tarafından ifade edildiği biçimde, dezenformasyonla mücadelede uluslararası işbirliğine, bilgi paylaşımında şeffaflık ve doğru bilginin hızlı biçimde yayılımına önem veren NATO, önemli dezenformasyon örneklerini de açığa çıkarma görevini üstlenen bir kurum. Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesi sonrasında NATO’nun, yanlış iddiaların alenen reddi, ittifakı hedef alan dezenformasyonları çürütmek ve bilgi, görüş ve paylaşım hususunda koordinasyon sağlanması gibi adımlar attığı görülüyor. Bunun yanı sıra yine 2014 yılında kurulan NATO Stratejik İletişim Mükemmeliyet Merkezi (NATO StratCom COE) ile uluslararası uzmanların, eğitmenlerin araştırmacıların da içinde yer aldığı bir siyasi ve askeri merkez oluşturuldu. Bu merkezde Rusya ve Çin gibi tış tehdit olarak görülen devletlere karşı dezenformasyonla mücadele stratejileri geliştirilmekte, aynı zamanda yanlış bilgi literatürüne katkı sunacak araştırmalar yayınlanmakta.